YOL-TÜNEL-IŞIK Direncin Kararlı ve Umutlu Güzergahı!

Posted on

Yol bitmez gibi görünse de her birimiz biliyoruz. Bizler bu sahnede geçici aktörleriz, yani yolu şimdilik olarak işgal eden arabaların pilotlarıyız. Kadere ne kadar hakimiyetimiz var direksiyon başında? Bilemiyorum… Orası tartışılır! Ama bırakın kendi kaderimizi, sanki ülkeyi ya da dünyayı yönetecekmiş gibi kaptırıyoruz kendimizi oyuna. Emperyalizme karşı emek, özgürlük, demokrasi, inadına mücadele… Hepimiz yol sonsuza gidiyor inancıyla basıyoruz gaza, yapıyoruz hesaplarımızı-kitaplarımızı. Halbuki herkes kendi filminin baş aktörü. Evet, ama… Kimse o büyük filmin başını sonunu bilmiyor ve bilemeyecek. Bu “zilyar” adet yaşam, paralel otobanlarda koşulan yarışların parçası.
Çözdüğünüz her problem yenisini getirir. Gerçek, düz ufuk hiç yoktur ve olmayacaktır. Bağlayabildiğiniz her düğüm atılırken bir diğeri çözülür. Çıkabilecek her sorun çıkar. Kader insanların veya ülkelerin başına gelebilecek her türlü problemle ağlar örer. Bunlara takılır ya da bunları aşarsınız. Hatta belki o örümcek ağlarına yerleşir, yeni bir yaşam kurarsınız. Sorunlar irili ufaklı çıkar, büyür patlar balon gibi, midenize oturur. Karanlık ülkelerin, dönemlerin, kıtaların üstüne sinsi bir hayalet gibi çöker, şalteri indirir. Görüş sahası daralır. Gözbebekleriniz büyümeyi ve ortama alışmayı başarır ya da başaramaz. Umut içimizde ya vardır ya da yoktur. Belki başka birşeyler duyarsınız. Enkaz altında kalmış başka bir faninin çağrısı mıdır bu gaipten gelen, yoksa uzakta bir okul bahçesinde koşturan çocukların gürültüsü mü? Karanlıktaki kırılma, gözün artık pes edip, kendi hülyalarını devreye sokması mıdır, yoksa kocaman bir dış dünyanın göz kırpması mı? Bu hissettiklerimiz, sözde bir gerçek midir yoksa bir hayal veya halüsinasyon mu?
Sonuç her ne olursa olsun, yakalandığımız tünelde raylara bağlı da olsanız, takatiniz de tükense, sizin film de görülmeye değer. Hikayeleriniz de yaşamaya ve anlatılmaya değer. Işığı takip edenler en zor şartlarda da kendilerini çıkışta bulabilirler; ama tünelde devrik sal üzerinde akıntıya kürek çekerek, ama yolu kesen fareleri o anda bulunmuş yöntemlerle defederek.
Sanatçı ise bu hatları takip eder. Üzerine kurduğu dünyalarla hem kendi çevresine kalıcı mesajlar verir, hem de bir renk önerir. Tünelde göçük altında kalma riskini kabul ederek, ışığı belki yalnız kafasında yaşattığını düşünerek devam eder hayatına. Ama tünelin dibindeyken, o şartlarda bile meydan okur sanatçı!
İster sisli-puslu bir de ortalığı gaz bombalarının bastığı günlerde, ister hayatında beraber tek gün dahi geçirmediği yeni arkadaşlarının gürültülü davalarının görüldüğü adliye salonlarında, direncin ve dayanışmanın ona verdiği sonsuz güçle örer sanatçı, özgürlüğü koruyacak kalenin duvarlarını… Yaşam ona ihaneti de, arkadan bıçaklanmayı da, entellektüel satılmışlığı da genç yaşta göstermiş, ona yaşının üzerinde bir tecrübe, bir bilgelik vermiştir. Nasıl olsa yolunu aydınlatan, kendisi için canını vermiş Mumcuların, Kışlalı’ları, Deniz’leri olmuştur bu ülkenin. Kararlılık, dik duruş ve şartlar her ne olursa olsun, umudunu korumak bu gencimizin olmazsa olmaz yaşam etiği haline gelmiştir.
Sanatçı için kalıcı eserler üretmekle, içinde yaşadığı toplumun yüzyıla dayanan aydınlanma devrimi kavgası, paralel bir hatta birbirini tetikleyerek ilerlemeye mecbur iki hattır artık.
Leonardo da Vinci ”Güç kullanımı şiddetten doğar, özgürlükten ölür” der. İşte bu ortamda, aydın değerleriyle şiddete karşı direnen sanatçı için de özgürlük ateşini koruyup onun alevlerini yükseltmek tek somut seçenektir.
Asıl olarak sanatın bağımsızlığıdır, bu dik duruşun arkasında direnen. Ulusun sesidir, genç sanatçının işinde bıraktığı iz. Paranın değil, özgürlüğün tek oksijen tüpü sayıldığı bu farklı dünyada sanatçı egoist ve zalim güç sahipleriyle kıyaslanamayacak kadar büyük ve ferah bir gönül zenginliğne sahip olduğunu bilmenin rahatlığıyla verecektir mücadelesini.
İşte biz, o genç sanatçıları arıyoruz. Üçlü, dörtlü denklemlerin katmanlarından ürkmeyen, karanlığın üzerine cesaretle yürüyen, özgürlük kavgasının güzergahını, yolundan dönmeden takip eden gençleri…
Bu metin “Genç Etkinlik 6”nın konusunu değil, ortasına sunulacağı ülkenin halet-i ruhiyesini saptıyor.
İster politik sanat, ister kavramsal veya protest sanat, ister tual, ister video, ister heykel veya multimedya, genç sanatçılar, “konusunda” değil ruhunda direnç, dayanışma ve özgürlük olan bu çağrıya içlerinden özgürce geleceği gibi yanıt verebilirler.

Bedri Baykam – 2013/14

Bir cevap yazın